Forbes Dergisi geçtiğimiz mart ayında dünyadaki dolar milyarderlerini açıklamıştı.
Hürriyet
Gösteri için izin şart değil
TAKSİM Gezi Parkı direnişi ve sonrasında yaşanan olaylar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) gösteri özgürlüğü konusundaki içtihatlarının vatandaşların sahip oldukları haklar bakımından ne kadar hayati bir değer taşıdığını çarpıcı bir şekilde ortaya koydu.
Konu gösteri özgürlüğü olunca, AİHM’nin bu başlıkta referans niteliğindeki en önemli metinlerinden biri olan 5 Aralık 2006 tarihli “Oya Ataman/Türkiye” kararını muhakkak değerlendirmek gerekiyor. * * *
Gösteri barışçıysa polis müdahalesi sorunlu
TOPLANMA hakkı söz konusu olduğunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarının, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının önünde açtığı özgürlük alanının sınırları ne kadar geniştir?
AİHM kararları 12 Eylül yasasını geçersiz kıldı
GEZİ Parkı direnişi ve sonrasında meydana gelen olaylar, demokrasinin en temel kavramları arasında yer alan toplanma hakkının, gösteri özgürlüğünün kamuoyunda geniş bir tartışma konusu haline gelmesine yol açtı.
Vatandaşların mesajlarını aktarmak, kendilerini ifade etmek üzere yararlanabilecekleri toplanma hakkının sınırları Türkiye’de ne kadar geniş? Sokaktaki vatandaş hangi somut haklara sahip? Hükümet/kamu otoritesi vatandaşların bu özgürlüğü kullanmasına hangi noktaya kadar hoşgörü göstermelidir? Bu özgürlük hangi durumlarda sınırlanabilir? Göstericilerin hangi fiilleri özgürlük alanı içindedir, hangi fiiller tanınmış olan bu hakkın ihlalini oluşturur? ***
Mardinli ayakkabı boyacısının, “İşler nasıl gidiyor?” sorusuna, “Çözüm Süreci’ne bağlı” cevabını vermesi bile sürecin önemini anlatmaya yeter.
Hafta sonu Mardin’deydim. Pazar günü hayatımın en onur duyduğum anlarından birini yaşadım. Pazar günkü Zaman gazetesinde Nuriye Akman, “Bugün Mardin’de bayram var. Artuklu Üniversitesi Yaşayan Diller Enstitüsü’ndan mezun olan 500 öğrenci yüksek lisans diplomalarını alıyorlar… Bu sıradan bir tören değil, bir devrimin ilanı aslında. Barış sürecinin silahların susmasından sonraki en önemli aşaması…” diye yazmıştı. İşte o törende, o 500 kişinin birincisine diplomasını ben verdim.
Bir de kısa konuşma yaptım. “Îro, ez gelek dilxweş bûm” diye girdim sözlerime. Törenin yapıldığı salon tıklım tıklım doluydu. Kürt dili açısından gerçekten tarihi o günde, bir Türk’ten Kürtçe işitince, mutlu alkışlarla selamladı kısa konuşmamı.
Yılın ilk ayı idi.
Beyrut’ta birlikte olduğum Arap dünyasının kimi kalburüstü entelektüellerinin tüm dikkatleri Mısır’ın üzerindeydi. Hemen hemen tümü “’Müslüman Kardeşler Tecrübe’sinin başarısızlıkla sonuçlandığı” kanısındaydılar.
Tümü de, Mısır’da 25 Ocak (2011) Devrimi’ni hararetle desteklemişlerdi. Müslüman Kardeşler’in Mısır’da seçimle, demokratik yıldan iktidara gelmesini çok önemsemişlerdi. Mısır’ın başta Arap dünyası, tüm bölge için tartışılmaz değerinin farkındaydılar. O yüzden, “Müslüman Kardeşler Tecrübesi”nin Mısır’da “başarısızlıkla sonuçlanması” onlar açısından “hüzünlü” bir durumu ifade ediyordu.
KENDİMİ, Michelangelo Antonioni’nin ‘Blow Up’ filminin kahramanı fotoğrafçı gibi hissediyorum.
“Ben bir saat ayakta dursam boyun fıtığım azıyor. Onlar nasıl duruyorlar?” Düşündüm. Benim de boyun fıtığım var, ama ayakta durunca herhangi bir acı hissetmiyorum. Bel fıtığı dese belki anlayacağım, ama boyun fıtığı... Gazetecilik tecessüsü... Merakı yani... Bu cümlenin peşine düştüm.Arınç’ın boyun fıtığı teorisi konusunda bir sonuca ulaştım. Ama biraz sabır, yazının sonunda açıklayacağım. Önce konunun bilimsel yanına bakalım. Duran adamın boyun fıtığı azar mı? Soruyu, Türkiye’nin ve dünyanın önde gelen ortopedistlerinden Azmi Hamzaoğlu’na sordum. İşte sorular ve cevapları: -İnsan uzun süre ayakta durursa en fazla hangi organı yorulur? “Bu, biraz insanın anatomik yapısına, bazı hastalıklarının olup olmamasına bağlı.”-Mesela?
Taksim Gezi Parkı’ndaki direniş ve sonrasında meydana gelen olaylar, uluslararası camiada Türkiye denince akla gelen ilk başlık oluyor. Dünya, Türkiye’yi Taksim olayları ile birlikte algılıyor artık. Ve penguen... Galiba o da süratle uluslararası bir simgeye dönüşmek üzere. Dün Avrupa Birliği Komisyonu’nun Brüksel’deki merkezinde düzenlediği “Batı Balkanlar’da ve Türkiye’de İfade Özgürlüğü ve Medya/Sesini Çıkart” konulu konferansı gün boyu izledikten sonra varabileceğim en önemli sonucu bu şekilde özetleyebilirim. Bir önceki “Sesini Çıkart” (2012) konferansı 2011 yılı mayıs ayında yine aynı merkezde yapılmıştı ve o toplantıyı da baştan sona izlemiştim. Dolayısıyla her iki toplantıdaki Türkiye algısını karşılaştırabilecek durumdayım.
Çok etkili ve önemli bir yabancı gazetenin muhabiri “Son sorum” dedi, “Tayyip Erdoğan, tarihe büyük bir reformcu olarak geçemeyecek mi yani?” “Geçebilir” diye cevap verdim; “Geldiği noktadan dramatik bir dönüş yaptığı takdirde mümkün. Tabiatını bildiğim kadarıyla, bunu yapabileceğine pek ihtimal vermiyorum gerçi ama… Gezi performansı öyle kötü oldu ki; Cumhurbaşkanı Gül’ün dediği gibi on yıl tırnakla kazarak kazandıklarını on gün içinde heba etti sanki. Ama, şimdi tutturduğu doğrultuda giderse, başka bir sıfatla geçer tarihe. Şu anda bıçak sırtında gidiyor. Her iki tarafa da düşebilir…”