Hürriyet

06 Şub 2016

"Zamanın ruhunun bize emrettiği şey şudur: Devletlerin sınırlarına saygı duyarak, bu sınırları aşan ortak ekonomik, siyasi, kültürel havzalar oluşturmak... Ve halkları bu şekilde yaklaştırabilmek."

Bu cümleler, AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’in Perşembe günkü basın toplantısından. Çelik sözlerini Ortadoğu’da 100 yıl önce kurulan Sykes-Picot düzeninin “suni” olduğunu, “19. yüzyılın ilkel ulus-devlet yaklaşımının” yenilenmesi gerektiğini söyleyerek bitirdi.

İşte tam da bu anlayış, şu anda karşı karşıya olduğumuz krizi çözebilir. Yani Rojava (kuzey Suriye) krizini.

PYD GERÇEĞİ

ABD’nin PYD’ye desteği gitgide daha aleni hale geliyor. PYD’nin Cenevre’de Türkiye’nin itirazı üzerine masaya oturamadığı gün, Obama’nın IŞİD’le Mücadele Temsilcisi Brett McGurk soluğu Rojava’da aldı.

Rusya da Türkiye ile yaşadığı krizden sonra PYD’yi artık açıktan desteklemeye başladı. Dahası geçtiğimiz hafta PYD Moskova’da “elçilik” açacağını ilan etti.

03 Şub 2016

İki hafta üstüste iki ayrı toplantıda AB'li yetkililere ve karşılaştığım Amerikalılara bir gözlemde bulundum:

“ABD’nin Suriye eksenindeki Ortadoğu’daki gelişmelere ilişkin tavrı, Birinci Dünya Savaşı’nın İngiltere’sini hatırlatıyor. Birbirine karşıt güçlere, aynı konuda ve aynı alanda tutamayacakları sözler veriyorlar.”

Suriye konusunda Amerikan-Rus ortak sponsorluğunda BM gözetiminde başlatılan Cenevre-III’te Suriyeli Kürtlerin en önemli siyasi temsilcisi PYD’nin sanki Kürtler, Suriye coğrafyasında yer almıyormuş, uluslararası sistemin Suriye’deki “bir numaralı hedefi” olan İD’ne (IŞİD) en etkili savaşkan gücü ifade etmiyormuş ve dahası bugün Suriye topraklarında Lübnan’ın üç misli büyüklüğünde bir alana hükmetmiyorlarmış gibi “masada yer almaması”na ilişkin olarak (28 Şubat tarihli Radikal yazısında) şu satırlara yer vermiştim:

“... Ankara ile PYD tercihi, Türkiye’deki iktidar tarafından Washington’un önüne sunulunca, Amerika, ‘dişlerini gıcırdatsa’ da, ‘şu aşamada Ankara’ demiş oldu.

26 Oca 2016

Türkiye'nin tarihinde belki de en çok "köşeye sıkıştığı" günlerden geçiyoruz. Bölgesel ve uluslararası koşullar hızla aleyhimize gelişiyor.

Rusya tarihte ilk kez Türkiye’nin hem kuzeyinde, hem güneyinde komşusu. Suriye’ye girdiğinden beri Türkiye’yi iki taraftan da çevreliyor.

Bölgedeki ezeli rakibimiz İran ise, ABD ve Batı ile gittikçe daha yakınlaşıyor, güçleniyor. Ve Irak ve Suriye’deki dengeleri hızla kendi lehine, Ankara’nın ise aleyhine çeviriyor.

Dahası bu iki güç, yani İran ve Rusya birlikte hareket ediyor.

Tüm bunların üstüne, ABD bölgede son derece pasif. Buna mukabil Rusya ile eşgüdüm içinde hareket ediyor.

Yetmedi: Dışarıda tüm bunlar olup biterken, içeride ise terör tırmanıyor. Ve bu terörün baş aktörünün Suriye’deki kolu, ABD’nin asıl ortağı olarak öne çıkıyor. Rusya’dan da gittikçe daha çok destek alıyor.

Daha ne olsun?

ABD ve Rusya’nın Oyun Planı

25 Oca 2016

ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın Türkiye ziyaretinin en önemli neticesi Bağdat ile Ankara arasında krize yol açan olan Türk askeri varlığının bulunduğu Musul’un kuzeydoğusundaki Başika’da yaşanacak.

Bu kasabanın tabelası uluslararası güç olduğunu gösterecek, ancak yapısında hiçbir değişikliğe gidilmeyecek. ABD yönetiminin de desteklediği projeye göre Başika’daki eğitim üssünde ABD, NATO ve IŞİD karşıtı koalisyon ortak hareket edecek.

ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın Türkiye ziyaretinin en somut sonucu Irak ile Türkiye arasında kriz olan Başika’da yaşanacak. Başika’nın tabelası uluslararası güç olduğunu gösterecek, ancak yapısında hiçbir değişikliğe gidilmeyecek. Söz konusu uluslararası gücün Irak ordusu unsurlarını da içermesi bekleniyor.

ÜÇ KRİTİK BAŞLIK

24 Oca 2016

O kadar iyi anlatıyor ki durumu.

Türk-Amerikan ilişkilerinin çelişkili halini o kadar güzel yansıtıyor ki, gezisinin programı.

İlk gün vurdu. İkinci gün sarıldı.

ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın İstanbul ziyaretinin özeti işte bu.

Önce Türkiye’de yönetimin “hain” ilan ettikleriyle, onların yakınlarıyla buluştu, bu insanları onurlandırdı.

İkinci gün de resmi Amerikan retoriğine dönüş yapıp, Türkiye ile ABD’nin nasıl “stratejik ortak” olduklarını anlattı.

Dış politikada etrafı ihtilaflarla çevrilmiş, Rusya-İran-Irak-Suriye cenderesine girip ABD’nin ortaklığına hiç olmadığı kadar ihtiyaç duyan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’na da bu durumu olduğu gibi kabullenmek düştü.

Gezinin bir fotoğrafını çekmeye çalışacağım. Ne oldu ve bölgesel konularda iki ortak nerede, durumu 10 maddede özetlemeye gayret edeceğim:

24 Oca 2016

Türkiye'yi, hepimizi, herkesi çok yakından ilgilendiren nitelikte haber, Financial Times'ın bu haftasonu sayısında birinci sayfadan girilmişti.

İçeride ayrıntılı bir biçimde, tam bir sayfa kapsayacak şekilde işlenmişti.

Haberin kaynağı “çok üst düzey iki Batılı istihbaratçı” olarak veriliyor ve söz konusu habere göre, Putin bir ay kadar önce Rusya askeri istihbaratının başındaki General İgor Sergun’a Şam’a Başşar Esad’ın “çekilmeye ikna etmesi” için göndermiş. Sergun, 3 Ocak’ta aniden öldü.

Habere göre, Putin, Başşar’ı ikna edemeyince, askeri desteğini iki misline çıkartmış. FT’nin görüşlerine başvurduğu “Rusya uzmanları”, Kremlin’in “pragmatik tutumu”na dikkat çekiyorlar ve Suriye’ye yönelik “askeri müdahalesi”nin “Suriye liderinin kaderi üzerinde söz sahibi olmak kadar, Rusya’nın uluslararası sahneye kendisini etkili bir biçimde yerleştirme hesabıyla ilgili olduğu”nun altını çiziyorlar.

18 Oca 2016

HEMEN her konuda öyle farklılıklar yaşanıyor ki...
ön planda işbirliği çok güzel gidiyormuş gibi davranılırken, arka planda öyle bir gerginlik var ki... Ankara ve Washington ilişkilerinde olan, sanki fırtına öncesi bir sessizlik.

Sadece ABD'nin Ankara Büyükelçisi John Bass'e akademisyen gözaltılarıyla ilgili yorumlarından sonra yapılan eleştirileri demiyorum. İfade özgürlüğü, temel haklar vesaire... Onlar zaten 2013 Gezi'den beri ilişkilerde sıkıntı konusu. Ne kadar belirleyici etkisi var ilişkilerde ayrı ama kamuoyu önünde görüntü sırf bu yüzden kötü olmaya zaten devam edecek. Ancak benim bahsettiğim, ilişkileri sarsabilecek meseleler... Suriye'den Kürt meselesine, Kuzey Irak'tan İran'a, hatta Rusya'yla ilişkilere hiçbir alanda iki müttefik arasında belirleyici bir mutabakat olmaması. Bunun üstüne, ABD'deki kritik kasım ayı başkanlık seçimini ekleyin. Yönetilebilir bir risk değil bu. önümüzdeki dönem için çok fazla bilinmeyen var. Ama mevcut durumu ortaya koyarsak hikâye daha net anlaşılır diye düşünüyorum.

*

06 Ara 2015

Kongre binasının birkaç blok aşağısında, yöneticilerinden biri Suriyeli bir Kürt olan, oldukça mütevazı Residence Inn Oteli'nde gazeteciler olarak buluştuk.

Etrafta Demirtaş ve BDP'lileri görmek için salonu doldurmuş Amerikalı Kürtlerin koşturması...

Üzerine yeşil çuha örtülmüş yuvarlak bir masanın etrafındaki alüminyum sandalyelere dizilip birbirimizi zor duyacak biçimde basın toplantısı yaptık.

Ve o günkü görüşmeden sonra tuttuğum notlara bakıyorum.

Karşımda demir gibi bir politikacı görmüştüm.

Etkileyici ölçüde kontrollü.

Her türlü agresif soruyu karşılayabilecek kadar sakin.

Dengeli.

Tutarlı.

Güçlü bir lider.

*

O görüşmemizin üzerinden 3.5 yıl geçtikten sonra bu hafta Washington'da yeniden bir araya geldiğimizde ise çok şey değişmişti.

Önce 2014 cumhurbaşkanlığı, sonra 7 Haziran seçimlerinde elde ettiği başarılardan sonra iş haklı olarak daha organize bir geziye dönüşmüştü bir defa.

06 Ara 2015

Geçtiğimiz hafta gözlerden kaçan kritik birşey oldu.",

Cumhurbaşkanı Erdoğan Paris'te İklim Zirvesi'ndeyken ayaküstü "Kol Yisrael" adlı İsrail radyosuna konuştu. "İlişkiler düzelebilir mi" diye soran muhabire, "Neden olmasın? Yeter ki şartlar yerine getirilsin" diye cevap verdi.

Peki bu açıklama birden bire nereden çıktı? Ve ne anlama geliyor?

Bu soruyu bizzat Cumhurbaşkanı'na Katar dönüşümüzde uçakta sordum.

Erdoğan "şartlardan neyi kastettiğimiz belli" dedikten sonra ekledi: "özür şartı yerine getirildi. Ancak tazminat ve ambargonun kalkması henüz yerine getirilmedi."

Erdoğan'ın mesajını daha iyi anlamak için, dün Türkiye'ye döner dönmez üst düzey bir Türk yetkiliyle konuştum.

Sayfalar