Çay üreticileri, Covid-19 salgını nedeniyle zor günler yaşadıklarını belirterek acil çözüm önerilerini sıraladı.
Açıklama Çay Üreticileri Temsilciliği, Çay Üreticileri Dayanışma Platformu, Çay Üreticileri Dayanışma Derneği, Derelerin Kardeşliği Platformu (DEKAP), DİSK Gıda İş Rize Temsilciği, Tek Gıda İş Sendikası Doğu Karadeniz Bölge Temsilcilikleri, Tüm Köy Sen tarafından ortak yapıldı.
İllere koyulan giriş çıkış yasağının çay hasadına engel olduğunu söyleyen üreticiler, "Çay, tarladan zamanında hasat edilmesi gereken; hasat edilmezse, 2. sürgün hasadı olmayacak hassas bir tarım ürünüdür! Tarlanın zamanında hasada hazırlanması kalite ve rekolteyi de olumsuz etkiler. Bütün bunların yanında Çaykur, bütün talep ve uyanlara rağmen, bu koşullarda, budama yapmayan üreticilerin çayının alınmayacağını, kafaları karıştıran salgın önlemleri kapsamında açıkladı" dedi.
Üreticiler taleplerini şöyle sıraladı:
* Bu yılın özelliğinden kaynaklı olarak Çaykur'un uyguladığı kota ve kontenjan kaldırılmalıdır.
* Çaykur, bu yıla mahsus yaşanan sıkıntılar nedeniyle budama yapamayan üreticinin de çayını almalıdır.
* Çaykur ve özel sektör, yaş çayı, belirlenen resmi fiyattan alma garantisi vermelidir.
* Yaş Çayın alım fiyatı, destekleme ile birlikte en az 4 Lira 50 Kuruş olmalı ve bir an önce açıklanmalıdır.
* Salgın nedeniyle, Çay Alımevleri sürekli açık tutulmalı ve her müstahsilin günlük topladığı çay mubaya edilmeli.
* Bunu yapmak için, kurumlar yeni ve yeteri kadar işçi istihdam etmelidir.
* 5 Mayıs'a kadar kontrollü, izinli ve planlı, il dışından üretici gelişlerine izin verilmelidir.
* Fabrikalarda çalışanların fiziki mesafe ve hijyen kurallarına azami uymaları sağlanmalıdır, işçilerin
servis ve vardiya koşullan denetlenmen, iyileştirilmeli ve kolaylaştırılmalıdır.
* Çaykur'daki mevsimlik işçilerin, il dışında olanlar dahil işe girişleri yapılmalı ve hiçbir ücret kaybına uğramadan ücretleri ödenmelidir.
* Valiler ve Kaymakamlıklar koordinasyonunda, 'Çay Tarım Koordinasyonu' oluşturulmalıdır.
* Çayda yaşanması muhtemel verim düşüklüğü devlet tarafından tanzim edilmelidir.
* Yaş çay üreticilerine bu yıldan başlamak üzere her yıl düzenli gübreleme desteği verilmelidir.
* Köylerde ve mahallelerde Kaymakamlığın görevlendirmesiyle, muhtarların öncülüğünde gönüllülük esasına dayalı olarak özellikle gençlerden bir veya birkaç 'çay toplama/hasat etme ekibi' kurulmalıdır.
* Ayrıca ortalama işçilik/yevmiye miktarı belirlenmelidir. Önerimiz 200 TL'dir.
koronavirüs
TÜRK-İŞ’in (Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu) çalışanların geçim şartlarını incelediği “Açlık ve Yoksulluk Sınırı Nisan 2020” araştırması açıklandı.
- Koronavirüs salgını dar gelirliyi daha fazla etkiliyor
- Bir çalışanın aylık yaşam maliyeti tutarı 2.884 TL
- Dört kişilik ailenin açlık sınırı 2.374 TL, yoksulluk sınırı 7.733 TL
- Mutfak enflasyonunda artış oranı aylık yüzde 1,23 on iki aylık yüzde 12,68
Küresel salgın Koronavirüs ülkemizde de olumsuz etkisini göstermektedir. Ancak yaygınlaşan işsizlik ve yetersiz gelir yoksul kesimlerin geçim koşullarını daha fazla kötüleştirmektedir. Koronavirüs salgını görülmeye başladığından itibaren dünyanın her yerinde ve ülkemizde de bazı önlemler alınmıştır.
Alınan önlemlerin pek çok ekonomik faaliyeti durdurması, işten çıkarmaların artması, ücretsiz izine çıkarılan işçilere verilen ücret desteğinin asgari ücretin yarısı tutarında kalması, kayıtdışı istihdamın da yaygınlığıyla birlikte koronavirüsün ekonomiye etkisi, vereceği zararın özellikle düşük ücretli ve yoksul kesimlerde giderek artacağını ortaya koymaktadır.
Bu salgın döneminde ücretlerin korunması ve ihtiyacı olanlara gelir destekleri sağlanması giderek önem kazanmaktadır. Özellikle son dönemde giderek artış gösteren gıda fiyatları ve diğer temel ihtiyaçlar için yapılması gereken harcamalar elde edilen ücret gelirleriyle karşılanamamaktadır.
İşçi kesimi, 2020 yılında geçerli olacak asgari ücretin insana yakışır bir düzeyde olmadığını daha yürürlüğe girmeden dile getirmiş, ancak işveren-hükümet kesiminin kararı geçerli olmuştu. Gelinen aşamada asgari ücretin ve genel olarak ücret gelirlerinin yetersizliği görünür olmuştur.
Sürekli vurgulandığı üzere, yoksulluk sınırı ücret değildir, haneye girmesi gereken toplam gelirdir. Ancak hanede çalışan veya gelir getiren kişi sayısı son derece düşüktür. Araştırmada kullanılan gıda fiyatları market-pazarlar dolaşılarak yerinde tespit edilmektedir. Ancak, küresel salgın market ve pazarlara gitmeyi de sınırlamıştır. Çalışmada sanal marketler de izlenerek gıda fiyatlarındaki gelişim değerlendirilmiştir.
TÜRK-İŞ Araştırmasının 2020 Nisan ayı sonucuna göre:
- Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 2.374,00 TL,
- Gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı) 7.732,91 TL,
- Bekar bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ ise aylık 2.883,88 TL olarak hesaplandı.
Dört kişilik bir ailenin aylık gıda harcaması (mutfak masrafı) tutarı yılın ilk dört ayında önceki yılsonuna göre 211 TL, temel ihtiyaçlar için yapılması gereken toplam harcama ise 688 TL daha fazla olmuştur.
TÜRK-İŞ tarafından hesaplanan gıda endeksi ile TÜİK tarafından hesaplanan tüketici fiyatları ile gıda fiyatları endeksinde yer alan gıda fiyatlarındaki değişimin yönü ve hızı birbirine paralel bir gelişim göstermektedir. Önceki yıl tüketici fiyatlarının üzerinde olan gıda fiyatları son aylarda gerisindedir.
TÜRK-İŞ’in verileri temel alındığında “mutfak enflasyonu”ndaki değişim 2020 Nisan ayı itibariyle şu şekilde olmuştur:
• Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin “gıda için” yapması gereken asgari harcama tutarı bir önceki aya göre yüzde 1,23 oranında arttı.
• Yılın ilk dört ayı itibariyle fiyatlardaki artış yüzde 9,77 oranında oldu.
• Gıda enflasyonunda son on iki ay itibariyle artış oranı yüzde12,68 oldu.
• Yıllık ortalama artış oranı ise yüzde 13,61 olarak hesaplandı.
DİSK, 3. Covid-19 Raporunu yayınladı…
Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Araştırma Merkezi DİSK-AR’ın hazırladığı Covid-19 DİSK Raporu’nun üçüncüsü yayınlandı. Rapora göre işçiler arasında Covid-19 pozitif vaka oranı hızla yükseliyor!
• İşçiler arasında Covid-19 pozitif vaka oranı Türkiye’nin en az 3,2 katı!
• İşçiler arasında pozitif vaka sayısı daha hızlı artıyor
• 60 binden fazla DİSK üyesi salgından doğrudan etkilendi
• En az 535 DİSK üyesi Covid-19 pozitif
DİSK, Covid-19 salgınının üyelerin sağlığı, işi ve geliri üzerindeki etkisini ölçmek amacıyla hazırladığı raporların üçüncüsünü yayımladı. Covid-19 DİSK Raporu-3’te yer alan bulgular Covid-19 salgınının DİSK üyeleri üzerindeki etkilerini ölçmek amacıyla DİSK üyesi sendikalar tarafından derlenen bilgilere dayanıyor. Rapordaki bilgiler 24 Nisan 2020 tarihlidir.
Covid-19 salgını çalışma yaşamında ciddi sonuçlar doğuruyor. Zorunlu ve acil işler dışında üretim devam ediyor. Bu durum işçileri salgınla karşı karşıya bırakıyor, işçiler sağlıkları ile işleri arasında tercih yapmaya zorlanıyor. İşçilerin çalışmaya zorlanması salgının işçiler arasındaki etkisini artırıyor.
İki hafta önce DİSK üyesi işçilerdeki pozitif vaka sayısı 257 iken 24 Nisan itibariyle 535’e yükseldi. Araştırma bulguları DİSK üyesi işçiler arasında Covid-19 pozitif vaka oranının, Türkiye vaka oranının 3,2 katı olduğunu gösteriyor.
Covid-19 çalışma yaşamını doğrudan etkilemektedir. Sadece tıbbi açıdan ve halk sağlığı açısından değil, virüsle mücadele kapsamında sosyal açıdan bir dizi ciddi tedbirin alınması zorunludur. Salgın ekonomide ciddi daralmalara, işçiler için iş ve gelir kaybına yol açmakta, işçilerin hem sağlığını hem de iş ve gelirini tehdit etmektedir.
Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezi (DİSK-AR) tarafından hazırlanan raporda yer alan bulguların özeti aşağıda yer almaktadır:
Salgının DİSK Üyeleri Arasındaki Etkileri
Covid-19 pozitif vaka oranı DİSK üyesi işçiler arasında Türkiye’nin 3,2 katıdır!
24 Nisan 2020 tarihi itibariyle DİSK üyesi işçiler arasında Covid-19 pozitif oranı, Türkiye genelindeki Covid-19 vaka oranının 3,2 katı düzeyinde seyretmektedir. DİSK üyesi işçiler arasındaki vaka oranı, Türkiye vaka oranından giderek açılmaktadır.
Türkiye’deki toplam Covid-19 pozitif vaka sayısının Türkiye nüfusuna oranı binde 1,3, vaka sayısının 15 ve üzeri yaştaki Türkiye nüfusuna oranı binde 1,6 iken DİSK üyesi işçiler arasındaki vaka sayısının araştırma kapsamındaki DİSK üyesi işçilere oranı binde 4,1’dir.
İşçiler arasında Covid-19 pozitif oranı gerek genel nüfusa göre gerekse çalışma çağındaki nüfusa göre oldukça yüksektir. Öte yandan DİSK verileri sendikalı işyerlerini yansıtmaktadır. Sendikasız ve kayıtsız işyerlerinde Covid-19 pozitif oranının çok daha yüksek olduğunu söylemek mümkündür.
DİSK üyesi en az 535 işçinin Covid-19 testi pozitiftir
DİSK üyesi sendikalardan derlenen bilgilere göre DİSK üyesi işçilerin en az 535’inin Covid-19 testi pozitif çıkmıştır. Covid-19 sebebiyle karantina altında olan DİSK üye sayısı ise en az 628 kişidir. DİSK üyeleri arasında pozitif vaka sayılarının en yüksek olduğu işkolları metal ve genel işlerdir. Üretimin devam ettirilmesi ısrarı işçiler arasında vaka sayısını artırmaktadır. Salgının başlangıcından bugüne kadar 4 DİSK üyesi Covid-19 nedeniyle yaşamını yitirmiştir.
En az 13 bin 754 DİSK üyesi işçinin çalıştığı 56 işyerinde üretime ara verildi veya üretim durduruldu
Covid-19 görülmeye başladığından beri 56 işyerinde üretime ara verildi veya üretim durdurdu. En az 13 bin 754 DİSK üyesi etkilendi. Birleşik Metal-İş’in 8, Dev Turizm-İş’in 14, Dev Yapı-İş’in 2, Güvenlik-Sen’in 1, Lastik-İş’in 12 ve Tekstil’in 11 olmak üzere 56 işyerinde üretime ara verildi.
En az bin 249 DİSK üyesi işçi çalışmaktan kaçınma hakkını kullandı
DİSK üyesi sendikaların örgütlü olduğu en az 11 işyerinde Covid-19’un yarattığı tehlikeler ve riskler nedeniyle çalışmaktan kaçınma hakkı kullanıldı. Çalışmaktan kaçınma hakkını kullanan üye sayısı en az bin 249 oldu. Çalışmaktan kaçınma hakkını kullanan 11 işyerinin 8’i Birleşik Metal-İş sendikasının örgütlü olduğu işyerleridir.
Covid-19 sebebiyle DİSK üyesi sendikaların örgütlü olduğu en az 131 işyeri kısa çalışma ödeneğine başvurdu. Başvuru kapsamdaki DİSK üyesi işçi sayısı en az 34 bin oldu
DİSK’in örgütlü olduğu işyerleri ve fabrikalar arasında kısa çalışma ödeneğine başvuran işyeri sayısı en az 131 ve kapsadığı DİSK üyesi işçi sayısı en az 34 bin 108 oldu. 24 Nisan itibariyle başvurusu onaylanan DİSK’in örgütlü olduğu işyeri sayısı en az 58, kısa çalışma ödeneğinden yararlanacak DİSK üye sayısı ise en az 15 bin 140’tır.
Covid-19 nedeniyle 80 işyerinde işçiler ücretli izin kullandı
DİSK üyesi sendikaların örgütlü olduğu işyerlerinde ücretsiz izin kullanımı sınırlı düzeyde kalırken, ücretli izin ve yıllık izin uygulaması daha yaygın olarak kullanılmaktadır. DİSK üyesi sendikaların örgütlü olduğu 42 işyerinde işçilere ücretsiz izin kullandırılırken, 69’unda işçilere yıllık ücretli izinleri kullandırıldı ve 80’inde ise işçiler Covid-19 nedeniyle ücretli izne ayrıldılar. Yıllık izinler 4 bin 748, ücretli izinler 3 bin 103 DİSK üyesini kapsamaktadır.
Covid-19 sebebiyle evden çalışmaya geçen DİSK üyesi işçi sayısı en az 2 bindir
Covid-19 salgını nedeniyle uzaktan çalışmaya geçen DİSK’in örgütlü olduğu işyeri sayısı en az 70, kapsadığı üye işçi sayısı ise en az 2 bin 69 olmuştur. Uzaktan çalışmaya geçen DİSK üyelerinin büyük bölümü Sosyal-İş’te örgütlüdür. 54 işyerinden bin 17’si kadın 2 bin Sosyal-İş üyesi evden çalışmaya geçmiştir.
Covid-19’a karşı işyerlerinde alınan önlemler yetersiz: Zorunlu ve acil olmayan işlerin durdurulması işçilerin sağlığının korunmasının yegâne yoludur!
DİSK üyesi sendikalardan derlenen bilgilere göre faaliyeti sürdüren işyerlerinde üye sendikaların girişimleri ve talepleri sonucunda genel olarak maske, eldiven, dezenfektan gibi virüse karşı koruyucu ekipmanların sağlanması, çalışma sürelerinin kısaltılması, dönüşümlü çalışma, çalışanlar için bilgilendirici afişler asılması, ortak kullanım alanlarının sınırlandırılması, üretim alanları ile işyeri kapsamına giren yerlerin ve servislerin sıklıkla dezenfekte edilmesi, ateş ölçümü, yemekhanelerde tek kullanımlık plastik ürünlerin tercih edilmesi gibi önlemler alınıyor.
Soyunma alanları ve yemekhanelerde gerekli fiziksel mesafeler dikkate alınarak yeniden düzenleniyor. Sendikalardan gelen bilgilere göre servis sayılarının artırılarak bir araçta az sayıda işçinin taşınması sağlanıyor, kronik hastalığı olanların büyük bölümü idari izne çıkarılıyor, bir bölümü ise yıllık izinlerini kullanıyor.
Ancak bu önlemlere rağmen zorunlu ve acil işler dışında işlerin durdurulmaması ve işçilerin çalışmaya zorlanması Covid-19 riskini artırmaktadır. Çalışmak zorunda olan işçiler kendilerini risk altında hissetmektedir. Nitekim iki hafta içinde Covid-19 pozitif üye sayısının 257’den 535’e yükselmesi “çarklar dönecek” zorlamasının bir sonucudur. Zorunlu ve acil olmayan işlerin durdurulması işçilerin sağılığının korunmasının yegâne yoludur.
İşçilerin sağlığı patronların kârından daha önemlidir… Herkes için güvenli ve ücretsiz aşı!
Dünya Sendikalar Federasyonu (DSF) 1 Mayıs için bir açıklama yayınladı. DSF’ye üye DİSK/Nakliyat-İş Sendikası’nın sosyal medya hesabında yer alan açıklama şöyle:
1 Mayıs 2020: Mevcut Durum ve Görevlerimiz
Dünya Sendikalar Federasyonu, 1 Mayıs 2020 vesilesiyle, çalışmalarıyla yaşam makinesinin dişlilerini Koronavirüs pandemisi gibi zor zamanlarda bile döndürmeye devam eden, yaşamın sürdürülebilmesi, işçilerin ve halk tabakalarının ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için gerekli tüm metaların üretimini sürdüren bütün kıtalardaki işçileri selamlamaktadır.
Tüm dünyada kamusal halk sağlığı sistemleri içindeki milyonlarca sağlık emekçisini de saygıyla selamlıyoruz: doktorları, hemşireleri, tüm sağlık emekçilerini… Onlar ki Koronavirüs pandemisinin tam göbeğinde, yeterli koruyucu ve tıbbi ekipmana sahip olmaksızın kendi hayatlarını ve sağlıklarını tehlikeye atarak her gün hastaların canlarını pandemiden kurtarmak için mücadele vermektedirler…
Bilinçli olarak halk sağlığını hiçe sayan ve vurguncu çokuluslu şirketlerin kârlarını arttırmak için sistemin hayati işlevlerini özelleştiren kapitalist hükümetlerin izlediği politikalar ve yetersiz kaynak ayrılması sonucu mahvedilmiş bir halk sağlığı sisteminde; hâlihazırda milyonlarca vaka ve yüz binlerce ölüme sebep olmuş bir pandeminin ortasında, tedavi ve bakım yükünü cesaretleri ve özverileriyle bu mücadelenin en ön safında omuzlayanlar halk sağlığı sistemi içinde çalışan sağlık emekçileridir.
İşçiler ve halk tabakaları olarak sesimizi militan sağlık emekçileriyle birleştiriyor, mücadeleleriyle dayanışıyor ve personel açığının ivedilikle giderilmesini, sağlık altyapısının yeterli hale getirilmesini, halkın kalıcı ve geçici ihtiyaçlarına hizmet edecek materyallerin sağlanmasını; özel sektöre el konulmasını, sağlık ve sosyal hizmetlerin ticarileştirilmesinin ve özelleştirilmesinin yasaklanmasını talep ediyoruz. Ücretsiz, kamucu, kaliteli bir sağlık hizmeti talep ediyoruz. İşçilerin sağlığı kârdan önemlidir!
Gıda ve temel ihtiyaçların üretimi ve dağıtımında, süpermarketlerde, ilaç sektöründe, temizlik hizmetlerinde, enerji sektöründe ve diğer hizmetlerde yaptıkları işlerle halkın hayatta kalabilmesi için gereken her şeye erişmesini sağlayan işçileri selamlıyoruz.
Aynı zamanda Koronavirüs pandemisinin sonuçlarını bahane ederek, işten çıkarmalar, ücret kesintileri, kayıt dışı çalıştırma ve sendikal özgürlüklerinin kısıtlanması suretiyle, işçilerin çalışma haklarına yönelik büyük saldırıları kınıyoruz.
Uzun süredir işsiz olanlar, sigortasız işçiler, göçmenler, mülteciler, başka hastalıklardan muzdarip olanlar tam anlamıyla kaderlerine terk edilmekte, yaşamlarını sürdürememekte ya da sağlık durumlarını yeteri kadar takip edememektedirler; bu da sağlıklarının gitgide daha da bozulmasına yol açmaktadır.
Dünyanın dört bir yanındaki temel ihtiyaç olmayan ürünlerin üretildiği şirketlerde çalışan işçilerden gelen şikâyetlere göre, çalışanlar gerekli korunma şartları sağlanmadan üretim bantlarında veya ofiste çalışmak zorunda bırakılmaktadır. Bunun amacı çokuluslu şirketlerin kârlılıklarını artırabilmeleridir. Bunun sonucu olarak da pandemi İtalya'nın kuzeyinde, ABD'de, Türkiye'de ve başka yerlerde olduğu gibi hızla yayılmaktadır.
Tüm bu sorunlara karşı aktif bir şekilde direniyor, militan taleplerimizi, İşçi Sınıfının taleplerini ortaya koyuyoruz:
Herkes için ücretsiz ve kamucu bir sağlık sistemi sağlansın, işçilere daha yaşanabilir ücretler verilsin, tüm işsizler için tam istihdam sağlansın, çalışamayan ve Koronavirüs veya diğer hastalıklardan muzdarip olanlara tatmin edici bir maddi destek sağlansın. Pandemi bahanesiyle yapılan tüm işten çıkarmalar ve olumsuz yöndeki değişiklikler iptal edilsin!
Aynı zamanda, halkların doğal ve üretilmiş zenginliklerini çalan, kanlı çatışmaları ve savaşları körükleyen kapitalist ülkeler ve emperyalist güçlerin halklara yönelik düşmanlığı bu koşullarda bile hız kesmeden devam etmektedir. Bu güçler işçilerin ihtiyaçlarını hiçe saymakta, çılgınca bir çabayla kendi ekonomik çıkarlarını güvence altına almaya çalışmaktadır.
ABD'nin Küba, Venezuela ve İran halklarına karşı ekonomik yaptırımları, Suriye, Filistin, Yemen'e yönelik emperyalist müdahaleler, silah üretimi ve ticareti, çatışmalar ve düşmanlıklar sürmektedir.
Koronavirüse karşı kullanılan hijyen ürünleri ve zorunlu malzemelerde yapılan vurgunlar, geliştirecek ülkenin ilgili şirketlerine devasa miktarda kârlar getirecek olan bir aşı bulunmasına yönelik çabalar yoğunlaşmaktadır.
Kapitalist saldırganlığa ve vurgunculuğa karşı işçiler ve halklar dayanışmamızı ve proletarya enternasyonalizmini güçlendirmekte; salgından etkilenen yirmi üç ülkeye alanında uzman doktorlar gönderen Küba’nın, doktorlara ve işçilere destek olmak için genel grev örgütleyen İtalya İşçi Sınıfının ve bu krize karşı tüm halklarla dayanışma içinde ve militan sloganlarla savaşan, sessiz kalmayan tüm ülkelerdeki işçilerin izinden gitmektedir.
Mayıs 1886'da Chicago'da günlük çalışma süresinin 8 saat olması için mücadele eden ve yaşamlarını feda eden göçmen işçiler, mücadeleye hiç ara vermeden haklarını talep etmeleri için dünya İşçi Sınıfının yolunu açmıştı.
DSF öncülüğündeki uluslararası sınıf temelli işçi hareketi, onların mücadele mirasını saygıyla selamlamaktadır ve hangi şartlar altında olursa olsun, zorluklara rağmen, İşçi Sınıfının özgürleşmesi ve kapitalist saldırganlıktan kurtulması için, işçilerin güncel ihtiyaçlarının karşılanması ve sömürülmesinin ortadan kalkması için mücadeleye devam etmektedir.
Acil görevimiz
Erkek ve kadın işçi kardeşler, çalışanlar ve işsizler, emekliler, göçmenler ve mülteciler, genç bilim insanları, yerli halklar, kadınlar ve erkekler, yüz yüze olduğumuz karmaşık güçlükler karşısında, sosyal sömürünün ortadan kaldırılması için mücadele etme yeteneğimizi acil ve güncel taleplerle birleştirerek bir kez daha mücadelenin ön saflarında yer almalıyız:
1. Tüm halkların ücretsiz, tam ve yeterli bir sağlık hizmetine ulaşabilmesi için devletler ve hükümetler halk sağlığı hizmeti için gerekli maddi kaynağı sağlamalıdır.
2. Stratejik konumda olan sağlık sektöründeki özelleştirmeler yasaklanmalıdır.
3. Uluslararası kurumlar iyi dileklerde ve açıklamalarda bulunmayı bir kenara bırakıp kuruluş prensiplerine uygun hareket etmelidirler.
4. Herkes için güvenli ve ücretsiz aşı imkânı sağlanmalıdır.
5. İşten çıkarmalar yasaklanmalıdır.
6. Çalışanların tüm ücret, sigorta ve çalışma haklarına saygı duyulmalıdır.
7. Demokratik ve sendikal özgürlükler korunmalıdır.
8. Grev hakkı korunmalıdır.
9. İşçiler ve halklar arasındaki enternasyonalizm ve dayanışma güçlendirilmelidir.
10. Vurgunculuk ve pahalılık sona ermelidir.
11. Irkçı ve neo-faşist unsurlar püskürtülmelidir.
Sevgili arkadaşlar,
DSF’nin 75. kuruluş yıldönümünü kutlarken, “Hiç kimse yalnız olmamalıdır!” sloganımızı pratiğe geçirerek sınıf mücadelesini güçlendirelim. Tüm işçilerle birlikte güncel ihtiyaçlarımızın karşılanması için mücadele edebiliriz.
Dünya Sendikalar Federasyonu 75 yıldır en ön saftaydı ve şu anda da öyledir. Bunu sürdürmek bizim görevimizdir ve görevimizi yerine getireceğiz.
Yaşasın Proletarya Enternasyonalizmi
Yaşasın 1 Mayıs
Kavga sürüyor!
Tüketici Hakları Derneği Genel Başkanı Turhan Çakar, serbest fiyat uygulamasının vurgunculuğa ve istismara yol açtığını dile getiren bir açıklama yayınladı.
• Serbest fiyat uygulaması istismar ediliyor
• Fiyat istismarları tüketicileri mağdur etmektedir
• Serbest fiyat uygulaması sonlandırılsın
• İmalatçı, toptancı, perakendecilerin satış fiyatlarına kıstas getirilsin
• Fiyat denetimleri düzenli ve sürekli yapılsın
• Fiyat istismarcılarına verilen cezalar caydırıcı olsun
Tüketici Hakları Derneği tarafından yapılan yazılı açıklamada; “serbest fiyat uygulamasının istismar edildiği gerekçesiyle tüketicilerin mağdur edildiği ve bu uygulamanın sona erdirilmesi gerektiği” ifade edildi.
Çakar açıklamasında; “Fiyat istismarlarının önüne geçebilmenin kalıcı ve etkili yolu fiyatlara yasal düzenleme getirmektir. Özellikle, tarımsal ürünler ve gıda başta olmak üzere, temizlik ürünleri, kişisel bakım ürünleri ve diğer tüm tüketim mallarının fiyatlarında yasal düzenleme yapılması soruna kalıcı bir çözüm getirecektir.” dedi.
Türkiye’de fiyat istismarcıları sürekli iş başında
Serbest fiyat uygulaması, serbest vurgun ve serbest istismar uygulaması durumuna dönüştü. Bu istismarların sonucunda tüketiciler mağdur edilmekte ve gıda başta olmak üzere diğer temel ihtiyaçlarına erişmekte çok zorlanmaktadırlar.
Özellikle, içinde bulunduğumuz koronavirüsü salgını nedeniyle fiyat istismarları daha da artmış durumdadır. Koronavirüsü salgınının Ramazan Ayı ile çakışması bu istismarların artacağını gösteriyor.
Fiyat istismarlarının önüne geçebilmenin kalıcı ve etkili yolu fiyatlara yasal düzenleme getirmektir. Özellikle, tarımsal ürünler ve gıda başta olmak üzere, temizlik ürünleri, kişisel bakım ürünleri ve diğer tüm tüketim mallarının fiyatlarında yasal düzenleme yapılması soruna kalıcı bir çözüm getirecektir. Aynı şekilde bu düzenleme hizmetler alanında tüketicilere sunulan hizmetlere de getirilmelidir.
Eğer, fiyatlara yasal bir düzenleme getirilirse tüketiciler önemli ölçüde fiyat istismarlarına karşı korunmuş olacaklardır.
Yapılacak olan yasal düzenleme ile imalatçı, toptancı ve perakendecilerin satış fiyatlarına bir kıstas, bir sınırlama yani bir kar oranı getirilmelidir. Kısaca, istismar edilen serbest fiyat uygulamasına son verilmelidir.
Yasa fiyat kıstası oluşturmadı
17 Nisan 2020 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan Yeni Koronavirüs (Covid-19) Salgınının Ekonomik ve Sosyal Hayata Etkilerinin Azaltılması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile oluşturulacak “Fahiş Fiyat Artışı, Stokçuluk ve Haksız Değerlendirme Kurulu” yasal bir fiyat kıstası olmadığı için soruna kalıcı ve etkili bir çözüm getiremez.
Fiyat istismarlarına karşı bir yasal düzenleme yapılmadan önce ve yapıldıktan sonra fiyat denetimleri düzenli ve sürekli olarak gerçekleştirilmelidir. Bununla birlikte, fiyat istismarcılarına verilen cezalar caydırıcı olmalıdır.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Karaca, "Çiftçilerin sulama birliklerine olan borçları silinsin. 2020 yılı boyunca sulama bedeli alınmasın" dedi.
Türkiye’de çiftçilerin en büyük mağduriyetlerinden birinin de sulama birliklerine olan borçlar olduğunu söyleyen CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca, hükümete çağrıda bulunarak bu borçların silinmesini istedi.
Corona ile mücadele sürecinde üretimin ve çiftçinin değerinin bir kez daha anlaşıldığına değinen Karaca, “Çiftçilerimizin üretimden vazgeçmelerini önlemek, onları teşvik etmek için ne gerekiyorsa yapılmalı” çağrısında bulundu.
Covid-19 salgınının, kendi kendine yeten ülke olmanın önemini herkese gösterdiğini vurgulayan Karaca, "Bu süreçte çiftçilerimizi korumamız şarttır. Covid-19 salgını nedeniyle çiftçimizin mağduriyetini en aza indirecek önlemler alınmalıdır" ifadelerini kullandı.
Acil destek paketi açıklanmalı
Karaca, salgın nedeniyle üretime daha çok ihtiyaç olduğunun anlaşıldığına dikkati çekerek şunları kaydetti: "Çiftçilerimizin tarımdan vazgeçmemesi önem arz etmektedir. Bunun için çiftçilerimizin sulama birliklerine olan borçları silinmeli ve 2020 yılı boyunca sulama bedeli alınmamalıdır. Acil olarak çiftçilerimiz için destek paketi açıklanmalı. Korona salgını sonrası yaşanması kuvvetle muhtemel gıda krizi için tek çıkar yol tarım alanlarının üretime kazandırılmasıdır. Bu nedenle çiftçilerin yeniden üretmelerini teşvik edecek önlemlerin acilen il, bölge ayrımı yapılmadan alınması gerekmektedir."
Önlemler
Karaca, "Üreticinin 2019 yılından kalan bütün destekleri hemen ödenmeli. 2020 yılı desteklerinin 49 milyara çıkarılarak yarısı hemen, kalanı da Haziran ayında ödenmeli. Ürünlerin alım fiyatları hemen açıklanmalı. Ürünlere alım garantisi verilmeli. Üretici borçları 1 yıl faizsiz ertelenmeli. Üreticinin elektrik ve su borçları silinmeli ve kapatılan elektrik ve su üreticiye yeniden verilmeli" ifadelerini kullandı.
Günümüzde birçok hastalığın, virüsün hayvanlardan bulaştığı dikkate alındığında veteriner hekimliğe değer veren toplumların insan, hayvan ve çevre sağlığı konusunda çok daha başarılı sonuçlar alacağı açıktır.
Tam 20 yıldan bu yana Nisan ayının son Cumartesi günü Dünya Veteriner Hekimler Günü olarak kutlanıyor. Dünya Veteriner Hekimleri Birliği (WVA) ile Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü (OIE) her yıl farklı bir tema ile bu anlamlı günü kutluyor. 2020 yılının teması çok anlamlı; “İnsan ve Hayvan Sağlığı İçin Çevreyi Korumak”.
Dünyayı esir alan ve eve hapseden koronavirüs salgını (Covid-19) sadece tarım ve gıdanın değil, insan sağlığı, hayvan sağlığı ve sağlıklı bir çevrenin önemini bir kez daha gösterdi. Bu aynı zamanda veteriner hekimliğin toplum yaşamındaki önemini ortaya koymaktadır.
Günümüzde birçok hastalığın, virüsün hayvanlardan bulaştığı dikkate alındığında veteriner hekimliğe değer veren toplumların insan, hayvan ve çevre sağlığı konusunda çok daha başarılı sonuçlar alacağı açıktır.
Dünya Veteriner Hekimler Günü nedeniyle Türk Veteriner Hekimler Birliği Merkez Konseyi Başkanı Ali Eroğlu bir açıklama yaptı. Açıklamayı özetleyerek paylaşıyoruz.
“İnsan ve Hayvan Sağlığı İçin Çevreyi Korumak”
Dünya Veteriner Hekimler Günü; Dünya Veteriner Hekimleri Birliği (WVA) ile Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü’nün (OIE) girişimleri sonucunda her yıl Nisan ayının son Cumartesi günü, o yıl için belirlenen bir tema çerçevesinde kutlanmaktadır.2020 yılının teması; “İnsan ve hayvan sağlığı için çevreyi korumak” olarak belirlenmiştir.
Belirlenen tema ile veteriner hekimlerin bu alanlardaki çalışmalarına kamuoyunun dikkatinin çekilmesi amaçlanmaktadır.
Altı kıtada sayıları 500 bini geçen veteriner hekim tarafından 20’inci kez kutlanacak olan Dünya Veteriner Hekimler Günü, veteriner hekimler için onur kaynağı, gurur kaynağı ve mutluluk kaynağı olmuştur.
Dünya Veteriner Hekimler Günü sebebiyle bir kez daha belirtmek isteriz ki; sağlıklı hayvan, sağlıklı gıda, sağlıklı insan ve sağlıklı toplum ile çevre sağlığı ve biyogüvenlik konularında veteriner hekimler çok önemli çalışmalara imza atmaktadır. Tüm dünyada yaşanan Covid-19 salgını da bir kez daha, veteriner hekimsiz insan sağlığının ve refahının olamayacağını göstermiştir.
Hak ettiği değer verilmiyor
Türk Veteriner Hekimleri Birliği’nin her zeminde gündeme getirdiği konu şudur; ülkemizde kadim bir sağlık meslek grubundan olan veteriner hekimler; özellikle son 150 yılda tarihe mal olan hizmetlerine, başarılarına, özellikle viral ve bakteriyel salgınların kontrol ve eradikasyonlarındaki engin deneyimlerine, koruyucu hekimlik, epidemiyoloji ve karantina önlemleri konusundaki faaliyetlerine, teşhis ve aşı üretimindeki bilgi birikimlerine ve Covid-19 ile mücadele ettiğimiz bugünlerde ülkemize has virüsün izolasyonu ve söz konusu virüsün genetik haritasını ortaya koyan bilim insanlarımızın veteriner hekim olmalarına rağmen, ülkemizde halen hak ettiği değeri alamayan ve özellikle son zamanlarda sağlık meslek grubuna yönelik bir kısım yasal düzenlemelere dahil edilmeyen meslek mensuplarıdır.
Sağlıkta şiddet düzenlemesinde yer verilmedi
Veteriner hekimler olarak sağlığa verdiğimiz bunca emek ve katkının yanı sıra ve veteriner hekimlere yönelik onlarca şiddet fiili ortada iken ve her şeyin ötesinde ulusal ve uluslararası kabullerde sağlık sınıfında olmasına rağmen, kısa bir süre önce Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilen sağlıkta şiddet yasasında veteriner hekimlere yer verilmemesi tarafımızca anlaşılamamış ve meslek mensuplarımızı büyük bir üzüntüye sevk etmiştir.
Covid-19’a karşı mücadele
Başta insan sağlığı olmak üzere, çevre sağlığını, biyogüvenliği, sosyal hayatı, ekonomiyi, ticareti ve değerlerimizi ciddi oranda tehdit ve tahrip ederek, bütün dünyayı kuşatan Covid-19 sebebiyle tüm veteriner hekimler, mücadele kapsamında sahada olup ülkemizin en büyük metropolünden, ülkenin en ücra köşesindeki köy ve mezrasına kadar ayaktadır. Bir taraftan laboratuvarlara kapanarak hayatları kurtaracak aşı ve serum üretmek için olağan üstü gayret gösterilirken, diğer taraftan sahada, salgın ve zoonotik hastalıklara karşı koruyucu aşılamalar, hastalık mihraklarına müdahale, tedavi hizmetlerinin kesintisiz olarak sürdürülmesi, insanımızın gıda güvenliğinin sağlanması ve sahipsiz sokak hayvanlarının yaşam koşullarının iyileştirilmesi gibi hizmetler onlarca riske rağmen gece gündüz demeden devam ettirilmektedir.
Dünyanın bundan sonraki hayatının, ekosisteminin farklı olacağı, gerek ulusal, gerekse uluslararası bir kabul olarak deklare edilirken, ülkesel ve küresel planlamaların önemine dikkat çekilerek, sebeplerin üzerinde durulması gereken bir stratejiden bahsedilmektedir. TVHB olarak bizde buna katılıyoruz.
Covid-19 ile “Tek Sağlık” konseptini tanımlayan, hayvan sağlığı, insan sağlığı ve çevre sağlığının ayrılamayacağı, önlemenin tedaviden daha önemli ve öncelikli olduğu ve yeni bir yaklaşımla küresel iş birliğinin kaçınılmazlığı daha iyi anlaşılmaktadır.
Koruyucu hekimlik hizmetleri kapsamındaki tüm veteriner hekimlik faaliyetleri hem daha ekonomik, hem de insan sağlığı ve çevre sağlığının korunmasını sağlamak adına çok daha etkindir. Çevreyi ve doğal yaşamı korumaya dair her eksiğimizin dünyada doğal dengenin bozulmasına neden olacağını unutmamamız gerektiği hususu bu yıl da Covid- 19 pandemisi ile bir kez daha yaşanarak görülmüştür.
Tek Sağlık Yasası çıkarılmalı
Tüm dünyada sağlık meslek sınıfları hızla ve güçlü bir organizasyonla “Tek Sağlık” konsepti altında birleşirken, ülkemizin de bu konuda ilerleme kaydetmesi bugün ve gelecekte meydana gelmesi olası pandemiler ile milli ve yerli etkin mücadele etme gücüne kavuşmasını sağlayacaktır.
Türk Veteriner Hekimleri Birliği olarak diyoruz ki, Tek Sağlık uygulamaları için yasal ve yapısal düzenlemelere bir an önce başlanmalıdır. Tek Sağlık Yasası çıkarılmalı, ülkesel ve küresel olayları değerlendiren Zoonotik Hastalıklar Kontrol ve Araştırma Merkezi, Sağlık Bakanlığında Veteriner Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü ile Tarım ve Orman Bakanlığında Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü ve taşra teşkilatları kurulmalıdır.
Dünyanın bundan sonra zoonoz karakterli salgınlar ile daha çok uğraşacağı düşünüldüğünde, Veteriner fakültelerinin fiziki ve eğitim altyapıları güçlendirilerek müfredatına milli savunma amaçlı biyogüvenlik, biyolojik mücadele konularının yer aldığı dersler konulmalı, araştırma geliştirme çalışmalarına daha fazla yatırım yapılmalı ve stratejik konumları itibariyle Veteriner Kontrol Enstitüleri her yönü ile güçlendirilmelidir.
Bu kapsamda Türk Veteriner Hekimleri Birliği her türlü desteği ve hizmeti vermeye hazırdır. Stratejik önemi bir defa daha ortaya çıkan mesleğimiz ile ilgili; fiili hizmet, sağlıkta şiddet, fiziki altyapıdan ve eğitim kalitesinden yoksun çok sayıda fakülte sayısı, kaliteli eğitim ve kaliteli mesleki uygulamalar ile tüm mesleki haklarımız için olumlu katkılarının ve yasal düzenlemelerin olacağı ümidiyle tüm meslektaşlarımıza olağanüstü gayretleri için teşekkür ediyor, Dünya Veteriner Hekimler Gününü kutluyor, selam ve saygılar sunuyorum.
Veteriner hekim dostlarımızın Dünya Veteriner Hekimler Gününü kutlar, sağlıklı günler dilerim.
Kaynak: Ali Ekber Yıldırım / Tarım Dünyası
Cumhuriyet’ten İpek Özbey, Biyolog ve gıda üreticisi Özlem Atabaş ile söyleşi gerçekleştirdi. Söyleşide koronavirüs salgını sürecinde gıda üretici ve tedarikçilerinin yaşadığı sıkıntılar yer aldı. Atabaş, gıda sektörü için bilim kurulu oluşturulması gerektiğini söyledi.
Biyolog ve gıda üreticisi Özlem Atabaş, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü için “Covid-19 Gıda Üretim ve Tedarikini Nasıl Etkiler” başlıklı bir rapor hazırladı.
Raporda, şirketlerin baskısından kurtarılmış, biyolojik çeşitliliği ve ekolojik tarımı esas alan, küçük üreticiyi koruyan yeni bir tohumculuk yasasına ihtiyacı vurgulayan Atabaş ile konuştuk:
- Pandemi küçük gıda üreticisini nasıl etkileyecek?
Ülkemizde “Esnaf-Sanatkâr ve Küçük işletmeler” oransal olarak toplam işletmeler içinde yüzde 98, toplam istihdam içinde yüzde 60, toplam üretim içinde yüzde 37, toplam yatırım içinde yüzde 26’lık paya sahip.
Türkiye’de toplam tarım işletmesi içinde küçük işletmelerin oranı ise yüzde 80. Küçük üreticiler, esnaf ve sanatkârlar ekonomide çok büyük bir kesimini oluşturan canlı ticaret ve dinamizm kaynağıdır. Ekonomik krizlerde ise bu kesim çok kırılgan.
- Neden?
Çünkü sermaye miktarları yüksek değil, personel istihdam ve işletme yatırım maliyetleri yüksek. Yoğun rekabet ortamına hızlı ayak uyduramazlar. Nakit akışları gereği yüksek hammadde, yardımcı madde veya ticari mal stoku yapamazlar. Küçük işletmelerde üretilen ürün başı maliyetler daha yüksek olur.
Pazarlama ağları geniş olmadığı için müşteri kayıplarında yüksek risk altında kalırlar. Bin bir emek ve güçlükle ortaya çıkardıkları ürün veya hizmetleri güçlü rakipleri karşısında bir anda değersizleşebilir. İşletmesini kapatan, işgücünü azaltan, ticari anlaşmalarını erteleyen, müşterilerini kaybeden binlerce küçük işletme sahibi şu an kendisini bir belirsizliğin içerisinde görüyor.
Bu tür işletmelerin ortalama dayanma gücü tahminen 3-6 ay arası görünmekle birlikte önümüzdeki yıllarda nasıl bir strateji ile toparlanacakları da ayrı bir soru işareti. Bu nedenle verilecek olan ekonomik desteğin çok hızlı, iyi düşünülmüş ve adil olması her zamankinden daha fazla önem arz ediyor.
- Gıda işleyicileri ve üreticileri mücbir sebepten yararlanamıyor mu?
Hayır. Oysa sağlık çalışanları gibi gıda üreticileri de pandemi sırasında çok yoğun mesai harcamak zorunda kalıyor. Gıda üretiminde kullanılan maske, galoş, dezenfektan gibi medikal sarf malzeme fiyatlarının artışı hatta bulunamayışı nedeniyle gıda hijyeni riske girmektedir.
Otel, restoran, kahve zincirleri, okullar, şirketler, üniversiteler vb. gibi birçok işletme, kurum ve kuruluşlar kapandığı veya hacimleri daraldığı için ev dışı tüketim maddeleri üreticileri, hazır yemek şirketleri ve dağıtıcı firmalar ise çok zor durumdadır. Bu, onlara ürün sağlayan gıda üreticilerinin satış yapamaması veya geçmiş dönem ödemelerini zamanında alamaması demek.
Zamanla artan işsizlik ve finansal kayıplar perakende satışları düşürecek, perakendecilerin üretici firmalara ödemelerinde sıkıntılar doğuracaktır. Bu finansal kriz nakit akışında büyük dengesizlik yaratacak, üreticiler üretimi durduracak ve iflasın eşiğine gelecektir. Halkın alım gücünün düşmesini engellemek için gıdada uygulanan KDV oranlarının tekrar gözden geçirilmesi gerekmektedir. Temel gıda ve zorunlu ihtiyaç maddeleri acilen listelenmeli, salgın ve etkileri bitene kadar bu ürünlerin KDV oranları düşürülmelidir.
Üreticiler hayal kırıklığına uğradı
- Ne yapılmalı?
Gıda tedarik zinciri Covid-19 pandemisinin neden olduğu kriz yönetiminin en önemli ve hassas konularından birisidir. Gıda tedarik zinciri tarımsal girdiler, üreticiler, nakliyeciler, gıda işleyicileri, gıda ambalaj ve etiketleme üreticileri, dağıtım sistemleri ve perakendeciler ile birlikte kompleks bir bütündür.
Tüm verilerin ve değerlendirmelerin ışığında, pandemi sırasında ve sonrasında gıda üretimi ve tedarik zincirlerine olası zararlı etkilerin en aza indirilmesi için çok acil planlamaların yapılması ve önlemlerin alınması gerekmektedir. Bu planlama ve önlem politikaları belirlenirken tıpkı pandemi için oluşturulan ve hükümet ile işbirliği içerisinde çalışan “Bilim Kurulu” gibi, gıda üretim ve tedarik planlamalarını ve politikaları bir arada yürütecek “Tarım Bilim ve Danışma Kurulu” oluşturulmalıdır.
Bu kurulda akademisyenlerin yanı sıra gıda üretim ve tedarik zincirinde yer alan sektör temsilcileri mutlaka bulunmalıdır. Açıklanan destek paketlerinde gıda sektörünün dışarıda bırakılması, halk sağlığında beslenmenin göz ardı edilmesi demektir ve bu stratejik bir hatadır. İnşaat, madencilik, havayolu ulaşımı gibi bazı sektörlerin desteklenmesi ve verilen yüksek imtiyazlara karşılık halkın en temel ihtiyaçlarını üreten gıda üreticilerinde hayal kırıklığına neden olmuştur.
Biyoçeşitlilik kaybı bekleniyor
Özlem Atabaş, “pandeminin tarımsal üretime getirdiği risklerin yanı sıra iklim krizinin etkilerini de akılda tutmakta fayda var” diyor ve Dünya Ekonomik Forumu raporuna dikkat çekiyor: “Küresel iklim değişikliği, beklenenden daha sert ve daha hızlı bir şekilde gelmektedir. Son 5 yılda sıcaklık rekor düzeyde ilerledi, doğal afetler daha yoğun ve sık ortaya çıkmaya başladı. Alarm verici bir şekilde, küresel sıcaklıklar yüzyılın sonuna doğru en az 3 derece artmaya devam ediyor -ki bu artış, iklim uzmanlarının en ciddi ekonomik, sosyal ve çevresel sonuçlar doğuracağını düşündüğü limitin 2 katıdır-. İklim değişikliğinin yakın dönem etkileri, can kaybı, sosyal ve jeopolitik gerilimler ve olumsuz ekonomik etkileri de içeren tüm gezegeni ilgilendiren bir acil duruma yol açıyor.
Küresel Riskler Algı Araştırması tarihinde ilk kez Dünya Ekonomik Forumu’nun çok paydaşlı topluluk üyeleri arasında çevresel kaygılar olasılık bakımından uzun vadeli risklerin en tepesindeki konu olarak yer almakta. Etki bakımından sıralandığında da ilk beş risk içerisinde üçünün çevre ile ilgili olduğunu görüyoruz. Bunlardan, ‘biyolojik çeşitlilik kaybı’nı önümüzdeki on yıl içinde gerçekleşme olasılığına göre en önemli dördüncü risk, etkinin şiddetine göre ise en önemli üçüncü risk olarak değerlendiriliyor.
Mevcut soy tükenme oranı giderek hızlanıyor. Biyoçeşitlilik kaybı, gıda ve sağlık sistemlerinin çökmesinden tüm tedarik zincirlerinin bozulmasına kadar insanlık için kritik konuları etkiliyor.”
Çiftçi üretim yapamaz duruma geliyor
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası’nın yayımladığı, “11. Kalkınma Planı”nda (2019-2023) ilgi çekici veriler var.
- Tarım sektöründe, tarımın istihdamdaki payı sürekli azalarak 1990’larda yüzde 46 olan pay, 2010’da yüzde 23.3’e, 2018’de yüzde 17.3’e gerilemiştir.
- Tarım alanlarının, tarımsal üretimin, çiftçi sayısının, kırsal alan nüfusunun sürekli düştüğü bu süreçte, en büyük pay aracılara ve sözleşmeli tarımla çiftçiyi, taşeronu olarak kullanan büyük şirketler ile ithalatçı firmalara gitmektedir.
- Bu durum, bırakın rekabet edebilmeyi, çiftçinin üretim yapamaz durumuna gelmesine, yoksullaşmasına, üretimden vazgeçmesine, arazisini satmasına, kente göç ederek vasıfsız işsizler yığınına katılmasına, kentlerde artan sorunların yeni ortaklarından biri olmasına yol açmaktadır.
- Sebzede yüzde 75, patateste yüzde 95 yabancı menşeli tohum kullanılmaktadır. Sadece sertifikalı tohum ekimine, kimyasal ilaç ve suni gübreye destek verilmesi kendi yerel çeşit tohumlarını ve doğal gübresini kullanan, kendi doğal ilaçlarını yapan küçük üretici ve işletmeleri kapsam dışına itmektedir. Anadolu, tarımın ve tohumun beşiğidir. Pembe domates, deli bezelye, Ayaş domatesi, top patlıcan, Ege uzun patlıcan gibi lezzetli ve bu topraklara uyum sağlamış yüzlerce çeşitte ürünü kaybetme riskini doğurmuştur. Şu an bu tohumları korumaya gönüllü yetiştiriciler ve sivil toplum kuruluşları sayesinde tohumlarımız üretilmeye ve şenliklerle takas edilmeye devam etmektedir.
Koronavirüs salgını nedeniyle hayatını kaybeden yurttaşların sayısı hızla yükselirken ülkenin bir gıda kriziyle karşı karşıya kalabileceği, tarımsal üretimde ve gıda sanayi alanında tedbir alınması gerektiği uyarısı yapıldı.
Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu (TGDF) Türkiye'de ev dışı gıda tüketiminin neredeyse sıfıra indiğini belirterek üreticilerin ciddi ciro kayıplarına uğrayacağını açıkladı. TGDF'ye göre ramazan ayında yaşanacak olan durgunluk da sorunu körükleyecek.
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Baki Remzi Suiçmez, “Çiftçi ürün ekmekte zorlanırsa veya ekmezse yakın dönemde birçok üründe sorun bizi bekliyor demektir.” dedi.
Gıda zinciri kopabilir
İçecek ve yiyecek sektörünün çatı örgütü TGDF, Avrupa Birliği, Gıda ve Tarım Örgütü ve Dünya Gıda Programı'nın oluşturduğu Küresel Gıda Krizleri Ağı'nın 2020 yılı raporunu değerlendirdi. Dünya üzerinde 55 ülkede 135 milyon kişinin gıda güvencesi açısından kriz düzeyinde ya da daha kötü durumda olduğunun vurgulandığı raporda 2019 yılında olumsuz verilerin rekor düzeylere çıktığı, 2020'de ise salgınının etkisiyle sıkıntıların arttığı vurgulanıyor.
TGDF de son gelişmelerle birlikte dünyada hiçbir ülkenin gıda krizlerinden muaf olduğunu sanmaması gerektiğini belirterek 2020 yılı için öngörülerini sıraladı. Türkiye'de ev dışı tüketimin düşmesi, ihracattaki ciddi yavaşlama ile ciro kayıpları yaşandığı belirtilerek üretimin desteklenmesi yönünde adım atılmadığı takdirde sektörün zorlanacağı belirtildi. Ülkenin can damarı olan gıda tedarik zincirinin kopmaması için gıda üreticilerini ve üretimini koruyacak resmi adımların bir an önce atılması istendi.
Federasyon olası bir gıda üretim sorunun etkilerinin ve boyutlarının belirlenebilmesi açısından da tarım bazında kapsamlı bir çalışma başlatacağını açıkladı.
Üretimde kriz var
Çeltik, ayçiçeği, mısır ve pamuk tedariğinde sorun yaşanabileceğini vurgulayan TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Baki Remzi Suiçmez, “Bu ürünlerde yüzde 70 civarında kendi kendimize yeter durumdayız ve kalan yüzde 30’luk kısmı da dış alımla karşılıyoruz. Dış alım meselesi şu an sıkıntılı bir süreçte ve bu ürünleri dış alımla karşılayamazsak üretimi arttırmamız lazım” diye konuştu.
Mazot, ilaç ve gübrede bir indirim yapılmadığını da belirten Suiçmez, “Çiftçi ürün ekmekte zorlanırsa veya ekmezse yakın dönemde birçok üründe sorun bizi bekliyor demektir. Şu an raflarda olan birçok ürün 2018 ve 2019’da üretildi. Salgın böyle devam ederse ve çiftçi bu yıl yeterince üretemez ise gelecek dönemlerde bu raflara yansıyacaktır” dedi.
TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Başkanı Kemal Zeki Taydaş ise “AKP döneminde 18 yıl boyunca betona milyarlarca lira gömüldü ama iş açlığa geldiğinde veya böyle bir krize geldiğinde, tarımın ve gıdanın önemi bir kez daha ortaya çıktı” ifadelerini kullandı.
Taydaş, şunları söyledi: “Gıda arzında ciddi bir planlama yapılması gerekiyor. Tarım alanında planlama sağlanmazsa bu gıda sanayi alanına da yansıyacaktır. Gıda sektöründe ham madde tarım ürünleridir ve bu alanda yaşanacak bir aksama önümüzdeki aylarda, önümüzdeki senelerde bir gıda arzı sorununa neden olabilir. Her şeyi ithal eden bir ülke durumuna düştük. Tedarik noktasında aksamalar olduğunda, örneğin dışarıdan aldığımız sarımsak gibi ürünlerde fiyat artışı yaşanır ve bu fiyat artışı da devam eder.”
Sokağa çıkma yasağına karşın kargo çalışanlarının iş yükü arttı, çalışma süreleri uzadı ancak fazla mesai ücreti alamıyorlar. TÜMTİS Genel Başkanı Öztürk, “Örgütsüz olan yerlerde itiraz edenlere kapıyı gösteriyorlar” dedi.
Salgın ve sokağa çıkma yasağına karşın kargo işçileri gece gündüz demeden çalışmaya devam ediyor. Ancak uzun ve yoğun çalışma saatlerine karşın fazla mesai ücreti alamıyor. Sektörün yüzde 60’ı örgütsüz. Ücretler asgari ücret düzeyinde. Günde 13 saate kadar çalıştırılıyorlar. Birçok yerde maske, eldiven yok. İtiraz eden işçiler ise işten atılmakla tehdit ediliyor.
Kargo sektöründeki firmaların bir bölümünde örgütlü bulunan Türk-İş’e bağlı Tüm Taşıma İşçileri Sendikası’nın (TÜMTİS) Genel Başkanı Kenan Öztürk yaşananları Cumhuriyet’e anlattı.
Cumhuriyet’ten Mustafa Çakır’ın haberine göre; Öztürk, Aras, UPS ve DHL kargoda örgütlü olduklarını, sektörün yüzde 60’ında ise sendika olmadığını vurguladı. Kargo şirketlerinin sokağa çıkma yasaklarına karşın çok daha yoğun şekilde çalışmaya devam ettiklerini belirten Öztürk, “Biz örgütlü olduğumuz yerlerde kısmi müdahalede bulunuyoruz. Maske, eldiven, işyerlerine dezenfektan konulması, vaka halinde teste yönlendirme, temizlik gibi. Ancak yeterli değil. İşçi arkadaşlarımızın elinden akşama kadar binlerce paket geçiyor. Paketi teslim aldığı yerden ya da verdiği yerden virüsü kapması mümkün. Aynı şekilde bulaştırması da mümkün” dedi.
Yeterli denetim olmadığına işaret eden Öztürk, “Sendikanın olmadığı kargolarda çalışan işçiler bizi arıyorlar. ‘Maske yok, eldiven yok’ diyorlar. İtiraz eden işçileri hemen işten atmakla tehdit ediyorlar” diye konuştu.
1 kuruş bile verilmiyor
Öztürk, çalışanların psikolojilerinin bozulduğunu, bir yandan “evde kal, evde hayat var” denildiğini ancak bu işçilerin günde 12-14 saat dışarıda kapı kapı dolaştırılarak çalıştırıldıklarını vurguladı.
Öztürk, işçilere uzun saatler çalıştırılmalarına karşın “1 kuruş bile” mesai ücreti verilmediğini söyledi. Mesaiye başlama saatleri belliyken paydos saatinin belirsiz olduğunu söyleyen Öztürk, “Artık iş kaçta biterse... Sendikanın olmadığı, örgütsüz işyerlerinde işçilerin ücretleri de ya asgari ücret düzeyinde ya da asgari ücretten 50 lira, 100 lira fazla. Ancak işçilerin büyük bölümü asgari ücretli” dedi.
Bu dönemde iş yoğunluğunun arttığını dile getiren Öztürk, “İnsanlar aklına gelen her şeyi internetten alıyor. Kargo işçileri bunları kapıya kadar taşımak zorunda. Sokağa çıkma yasağında bile çalışıyorlar. İşçiler sürekli ‘biz neden kapsama alınmıyoruz’ diye soruyorlar. Ne yazık ki sendikanın bunu çözme durumu yok. Bizim ‘hayır çalışmayacaksınız’ deme durumumuz yok” diye konuştu.
Öztürk, kargo işçileri arasında da vaka tespit edildiğini belirterek örgütlü oldukları yerlerde direkt müdahale ettiklerini, maske temin etme, teste gönderme noktasında sorunları kısmi de olsa çözdüklerini dile getirdi. Öztürk, “Ancak örgütsüz olan yerlerde itiraz edenlere kapıyı gösteriyorlar. ‘Çalışın yoksa defolun gidin’ diyorlar. İşçiler bizi arıyor ancak müdahale edemiyoruz” dedi.