ABC Gazetesi

15 Şub 2018

 

Kürt sorunu PKK sorununa, çözüm de savaşçı yöntemlere indirgendiğinde aklıselim bir tartışma yapmanın olanağı kalmıyor. Kulaklar bu tür önerilere kapalı oluyor. Fakat biz yine de -şimdilik tarihe not düşmek düzeyinde de kalsa- bunu yapmak durumundayız. Çünkü temeldeki sorun bütün haşmetiyle ortada durmaktadır.

İlk olarak şunu saptamak zorundayız: Kürt sorununu iç dinamiklerini harekete geçirerek çözemeyen Türkiye, bu sorun ile uluslararası düzlemde uğraşmak zorunluluğu ile karşı karşıyadır.

''Türkiye'' derken ayrı ayrı hem Türk Devletini hem de Türkiye sosyalist hareketini kastediyorum. Çünkü sosyalistler de bu sorunun çözümüne ilişkin geçerli ve gerçekçi bir strateji oluşturamadılar.

29 Oca 2018

Suriye’nin siyasal birliği ve toprak bütünlüğü, en çok Türkiye’nin temel hedefi olmalıdır. Zira Türkiye “Irak’ın birliğinin Türkiye’nin birliği” olduğunu 25 yılda görmüş, 6 yıldır da “Suriye’nin birliği Türkiye’nin birliğidir” gerçeğiyle karşı karşıyadır.

Ancak Türkiye ne yazık ki, değil bu gerçeği anlayacak, tersine bu gerçekle çarpışan bir iktidar tarafından yönetilmektedir!

AKP iktidarının Rusya ile normalleşmesi sonrası bile Suriye politikasının sorunlu ve eksikli yürütülüyor olması, en baştaki bu yanlışın hâlâ sürüyor olmasındandır!

TÜRKİYE’Yİ KÜRTLERLE GENİŞLETME STRATEJİSİ
AKP iktidarının temel hedefi, en başında beri Suriye’nin parçalanmasıdır. AKP böylece birincisi Kuzey Suriye’yi fethederek Halep’i 82. il yapacaktır, ikincisi de Şam’a ihvan rejimi monte edecektir!

AKP aynı şekilde Irak’ta da Kerkük ve Musul’u 83. ve 84. il yapmak istemiştir. Bu nedenle Bağdat yönetimine rağmen Erbil’le anlaşmış, Irak’ın petrolünü Erdoğan-Barzani ortaklığı üzerinden dünyaya satmaya kalkmışlardır.

24 Oca 2018

 

Türkiye’nin Afrin operasyonu, resmî adıyla Zeytin Dalı Harekâtı dört soruna rağmen, sahada fiilen Amerikan Koridoru’nu engellediği için doğrudur ve desteklenmelidir.

Zira ciddi hiçbir ülke sınırında “terör koridoruna” izin vermez. Dahası PYD’ye verilen 5 bin TIR silahla o koridor artık Amerikan Koridoru’ysa!

Ancak harekâtın AKP kaynaklı dört sorunu vardır:

1. SURİYE’YLE İŞBİRLİĞİ SORUNU
Zeytin Dalı Harekâtı, tıpkı Fırat Kalkanı Harekâtı gibi Suriye'yle işbirliği yapılmadan, sorunlu başladı.
Bir problemi çözerken yeni problemler çıkarmamak, stratejik adımlar atabilmenin olmazsa olmazıdır!

AKP Hükümetinin harekât öncesi Suriye konsolosluğuna yazılı bilgi vermesi, diplomatik açıdan bir şey ifade etmemektedir. Zira ifade edebilmesi için en azından harekattan önce Şam’ın yanıtının beklenmesi gerekirdi.

17 Oca 2018

 

Bu sorunun cevabı yazının sonunda önce başa dönelim.

Hatırlatmaya tekrar tekrar gerek yok; Suriye 2011’de emperyalizmin hedefleri doğrultusunda  bir işgale uğradı. Türkiye-Katar-Suud destekli  -barbar demekte hiç de abartmış olmayacağımız- çetelerce Ortaçağ karanlığını aratmayacak günler yaşadı. Yüzbinlerce insan hayatını kaybederken, milyonlarcası sığınmacı olarak dünyanın dört bir yanına dağıldı.

Buraya kadar tamam…

Buna vicdanı vasatın biraz üzerinde olan her insan katılacaktır.

16 Oca 2018

 

Fırat Kalkanı’nın başlayacağı süreçte ısrarla “önce Şam’la anlaşmak gerektiğine” dikkat çekmiştik. Bunu “en az maliyetli” çözüm olduğu için savunmuştuk. Türkiye Şam’la anlaşırsa, sınırlarını terörist geçişine kapatırsa, üstüne Suriye Hava Kuvvetleri’nin kuzeyde uçmasını engelleyen angajmanları kaldırırsa, Suriye Ordusu zaten “Amerikan Koridoru”nu ortadan kaldıracaktır!

“Önce Şam’la anlaşma” vurgumuza o dönem bazı suçlamalar geldi. Bizim aslında “PYD’yi savunmak” için “önce Şam’la anlaşma” istediğimiz iddia edildi. Bu talihsiz suçlamaları yapanlara göre kervan yolda düzelecek, Türkiye Suriye topraklarına girince, Ankara ile Şam “mecburen” anlaşacaktı!

Olmadı, tersine Şam her fırsatta Türk Ordusu’nu işgalci ilan etti ve en sonunda maalesef neredeyse İdlib’de Türk ve Suriye orduları karşı karşıya geldi! (Son olarak dün Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Faysal Mikdad bir kez daha Türkiye’den Suriye’deki güçlerini çekmesini istedi!)

12 Oca 2018

 

Erdoğan 15 gün önce, hiç konusu yokken aniden şöyle demişti: “Esed ile yürümek mümkün değil. Esed devlet terörü estirmiş bir teröristtir.” (hurriyet.com.tr, 27 Aralık 2017)

Aynı günlerde hükümet katındaki kimi temaslar da, bu açıklamanın yeni bir durumla ilgili olduğunu ortaya koyuyordu:

Örneğin Başbakan Binali Yıldırım Suudi Arabistan’a gidip bizzat Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ı Türkiye’ye davet ediyordu. Üstelik Yıldırım Riyad’da “konulara bakışımız Suudi Arabistan’la yüzde 90 aynı” diyordu!

Örneğin Erdoğan Afrika gezisi sırasında Almanya ve Hollanda’nın adını vererek AB’yle ilişkileri yeniden geliştirmek istediklerini ilan ediyordu. Yine Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, “AB’yle yeni bir sayfa açmak istiyoruz” diyordu.

04 Oca 2018

İran’da 28 Aralık 2017 günü başlayan eylemlere nasıl bakacağımız konusu, yeni bir sorun olarak önümüzde duruyor.

Bu konuda sağlıklı bir bakışa sahip olabilmenin biricik yolu, olguları tahlil etmektir. Deneyelim:

EYLEMLERİN HAKLI ZEMİNİ
Öncelikle belirtelim: Kötü yönetilen, çağdışı anlayışlarla yönetilen, hele hele de ortaçağ ilişkilerini günümüze dayatan ülkelerde halkın isyan etmesi haktır ve desteklenmelidir. Hele de o isyana güçlü toplumsal bağları olan, programı doğru bir parti önderlik ediyorsa…

Bu tür partilerin önderlik etmediği, kendiliğinden diyebileceğimiz şekilde ekonomik ve sosyal nedenlerle ortaya çıkan eylemler de kuşkusuz desteklenmelidir. Dahası mevcut muhalefet partilerinin o eylemlerle birleşmesine çalışılmalıdır.

28 Ara 2017

Ürkütücü bir başlık, biliyorum. Fakat gerek son 40 yıldır yaşadıklarımız gerekse günümüzün tehlikeli koşulları bu konuyu ciddi olarak ele almayı gerektiriyor. Tabii ki bir köşe yazısında bunu hakkıyla yapamayız, ama en azından sorunsalı ortaya koymaya çalışabiliriz.

AKP Hükümetinin son KHK’si çoğu kişi tarafından “iç savaş hazırlığı” olarak nitelendi. Biraz aşırı bir tespit olmakla birlikte -uyarıcılığı dolayısıyla- pek yanlış da sayılmaz. En azından iktidarın kendisine -gerektiğinde silahlı- sivil bir kalkan da oluşturmak istediğinin ve iktidarını korumak için her yolu deneyebileceğinin göstergesi. Fakat şimdilik hedefleri “korku salmak” ile sınırlı.

İç savaş ağır bir durum; dolayısıyla ağır bir laf. Savunma Bilimleri Dergisi’nin Kasım 2015 tarihli sayısındaki makalesinde Murat Güler, esas olarak yabancı dildeki çalışmaları tarayarak şöyle bir iç savaş tanımına ulaşmış:

22 Ara 2017

 

2011’den beri süren Suriye krizinde yeni bir döneme girildi:

1. Dönem, Atlantik Kampı’nın Suriye’de iç savaş başlattığı 2011’den kabaca 2015’e kadar süren dönemdi.

2. Dönem, Rusya’nın sahaya askerî olarak inmesiyle kurulan denge dönemiydi. Kabaca 2015-2018 yılları arasındaki bu dönemde Şam’ın egemenliği yeninden ve adım adım tesis edildi.

3. Dönem ise “barışın inşası” dönemi olacak. Kuşkusuz “barışın inşası” dönemi de inişli, çıkışlı ve uzun süren karmaşık bir dönem olacak.

CENEVRE, ASTANA, SOÇİ
Süreci bir de organizasyonlar düzleminde ele alalım:

1) Savaşı başlatanların kurduğu Cenevre masası, Suriye’yi parçalama masasıydı.

2) Barışı inşa etmek isteyenler, o masanın karşısına Astana sürecini koydular. Astana süreci güvenlik odaklı bir süreçti.

3) Şimdi Soçi’de bu kez diplomasi odaklı “barışın inşası” süreci başlıyor: Suriye Ulusal Diyalog Kongresi.

22 Ara 2017

 

“Teşbihte hata olmaz” der eskiler. Olmaz olur mu? Bal gibi olur! Baksanıza Şeytan Rıdvan’ın yediği halta… Göze gireyim diye bir teşbih yapmaya kalktı, başına gelmedik kalmadı. Sen kalk Tayyip Erdoğan’ı Deniz Gezmiş’e benzet; kimseye yaranamadı.

Konu o kadar çok ağızda sakız, o kadar çok sofrada meze oldu ki, bize yazacak bir şey kalmadı. Aslında tatlı konuydu. Şeytan Rıdvan, Tayyip Erdoğan, Deniz Gezmiş, Devlet Bahçeli, parka, Amerika… Ne kalem oynatılır ama!

Neyse, biz de konuyu genelleştirir, halkımızın “teşbih seçiciliği” diyalektiği üzerine bir şeyler yazarız kısaca…

* * *

Rıdvan’ın teşbihini duyunca aklıma takılan soru şu oldu: Bu toplumda “Deniz Gezmiş, parkalı Tayyip Erdoğan’dır” diyen biri çıkar mı? Deniz Gezmiş’i, Tayyip Erdoğan üzerinden övmeye kalkışacak birine rastlanabilir mi? Fakat “Tayyip Erdoğan, parkasız Deniz Gezmiş’tir” diyene rastlanıyor.

Bu, Deniz Gezmiş ile Tayyip Erdoğan imgeleri arasındaki kritik farkın göstergesi.

Sayfalar