Radikal

28 Ağu 2013

Bir 'ortak Batı askerî harekâtı' karşısında Tayyip Erdoğan'ın durumu, 'aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık' oldu.

Suriye’ye ortak ‘Batı askerî harekâtı’ göstere göstere geliyor. İngiliz Financial Times’ın dünkü başyazısının başlığı, ‘Hiçbir iyi seçenek yok ama hiçbir şey yapmamak en kötü seçenek’ idi ve bu cümle, birkaç gün önce Fransa Dışişleri Bakanı tarafından söylenmişti.

İngiltere Başbakanı David Cameron, tatilini yarıda keserek Londra’ya döndü ve bugün Suriye’ye ilişkin ne yapılacağı konusunda bir önemli toplantı düzenledi. Cameron, zaten ABD ve Fransa üzerinde, Suriye’ye karşı ‘bir şeyler yapılması’ için günlerdir bastırıyordu.

28 Ağu 2013

Meclis'teki üç muhalefet partisi, CHP, MHP ve BDP, Türkiye'nin Suriye'deki savaşa dahil olmasına karşıoy kullanacaklarını açıkladı.

On yıldan biraz fazlaydı, 1 Mart 2003’te AK Parti hükümetinin ABD’nin Irak işgal harekâtına kuzey cephesi açacak ABD birliklerini Türk topraklarından geçmesi için Meclis’e verdiği izin tezkeresi kabul görmemişti.

Meclis’teki açık çoğunluğa rağmen AK Parti vekillerinin neredeyse üçte biri muhalefetle birlikte oy kullanmış, Türkiye’nin savaşa, üstelik Müslüman nüfuslu komşusundaki savaşa aktif destek vermesine karşı çıkmıştı. Hatta altında imzası bulunan bakanlardan dördü, tezkereye Meclis’te karşıoy verdiklerini sonradan açıkladılar.

22 Ağu 2013

Tek çocuk yapmayı seçenler, çocuk yapmamayı tercih edenler hallerinden memnunken devletler neden telaşa kapılır nüfus artmıyor diye?

İnsanız diye kendimizi hayvanlardan ayırt ederiz.

Sırf yapabiliyoruz diye çocuk yapmak olacak iş mi?

Nedenini araştırınca:

Soyumuzu sopumuzu sürdürmek, adımızı yaşatmak, mirasımızı, işimizi devretmek, yaşlanınca yalnız kalmamak, kıskanmak, başkaları istediği, sırası geldiği için çocuk yapmak...

En sık duyduğum cevap, (o da kadınlardan), kendini eksik hissetmek...

Cevaplarda en az rastlanan, çocuk sevgisi.

Peki, devletler, hükümetler neden çocuk yapmamızı ister?

Tek çocuk yapmayı seçenler, çocuk yapmamayı tercih edenler hallerinden memnunken devletler neden telaşa kapılır nüfus artmıyor diye?

Türümüzün evriminde, tarım toplumunun nihayete ermesiyle, az çocuk yapmaya başlanmışken, devletler, doğal gidiş karşısında neden panikler?

14 Ağu 2013

Bundan 69 gün önce, Gezi Direnişi ilk haftasının içindeyken Twitter kullanıcısı @renklisahne, yazarlar Özen Yula, Cem Uslu ve Yiğit Sertdemir’e bir tweet attı: “Yazarlardan yaşananları sahneye taşıyacak oyunlar istiyoruz!”

Bağımsız tiyatro takipçilerinin yakından tanıdığı üç isim de binlerce insan gibi gaz altındaydı. Sormadım ama sanmam hiçbirinin aklından, bu kadar erken bir vakitte oturup direnişin oyununu yazmayı geçirdiklerini. Ortalık savaş alanına dönmüştü, maskesiz, Talcid’siz evden çıkmak akılsızlıktı. Gaz fişeği gelir diye bacaklarımıza etek/şort yerine kalın kotlar; koşmayı zorlaştırır diye sandalet yerine spor ayakkabı geçirdiğimiz günlerin ortasındaydık. ‘Serbest zamanlarımızın’ tamamı Gezi’ye aitti. Kim oturup “Dur şu olanları oyunlaştırayım” derdi ki! Hem zaten hayat, sanatı fena halde alt etmişti.

14 Ağu 2013

Bradley Manning ismini hatırlamak bir yana duymamış bile olabilirsiniz. Edward Snowden de tarihte benzer şekilde; yani adıyla değilse bile cesareti ve etkisiyle hatırlanacak.

Tutuklandığı 2010’a kadar ABD ordusunda görev yapan Manning, ele geçirdiği yüz binlerce belgeyi WikiLeaks ekibine aktararak ülkesinin dış cephelerde yürüttüğü savaşlardaki vahşetini, kanun tanımazlığını ve örtbaslarını dünyaya duyurmuştu. Manning, ‘hizmetlerinden dolayı’ vatana ihanet ve düşmana (?) yardımı da içeren 22 farklı suçtan tutuklu. Ağırlaştırılmış müebbet hapisle yargılanıyor.

14 Ağu 2013

Hükümet ile ‘Gülen Cemaati (Hizmet)’ arasındaki gerginliğin geçmiş yıllara uzanan derin köklerinin olduğu biliniyor. Son günlerde gazete köşelerinde tırmanan tartışma, (‘Hizmet’in görünür temsilcisi) Gazeteciler Yazarlar Vakfı’nın (GYV) açıklamasıyla yeni bir aşamaya geldi. GYV’nin açıklaması, hükümet tarafından kendilerine yönelik bir operasyon niyetinin söz konusu olduğuna işaret ediyor.

14 Ağu 2013

Bayram günlerindeydi. Son günlerin gözde konularının başında gelen ‘AK Parti-Cemaat çatışması’ konusunu ele alan bir yazıda (Aslı Aydıntaşbaş-Milliyet, ‘Cemaat-AK Parti kavgası mı?) şu çarpıcı bölüm dikkatimi çekti:

“... AK Parti çevreleri, uzunca bir süredir tutuklu gazeteciler.. şike ve KCK operasyonları gibi toplumun farklı kesimlerini rahatsız eden sert polisiye uygulamalarla ilgili sesini hafif alçaltarak, ‘Valla biz değil onlar yapıyor...’ demekteydi. Hatta bu sayede bir ara liberal çevrelerin zımni desteğini bile kazandı.”

12 Ağu 2013

Memeleri militarist bakışımızdan soymamızda sona kalan dil Türkçe olabilir mi?

Bomba gibi kadın!’ ‘Bomba gibi göğüsler! ‘Sarışın bomba!’ Ve, Bomba gibi göğüslere giydirilen bikiniler. Kimi erkeklerin erkekliklerini dürten, Kimi kadınları hoşlandıran, sözlerle çağırışımlar.  Kelimelerimiz, kurşun gibi silahın ağzından çıkan. Kelimelerimiz, düzenin değerlerine bizi koşullandıran.  Kelimelerimiz, kadınlara arzunun savaş simgesi. Kelimelerimizle bizler, militarizmin bilinçsiz, gönüllü reklamcıları. 

* * *

09 Ağu 2013

E tabii Türkiye'de hava bu kadar değişince, uluslararası insan hakları örgütlerinin de bakış açısı değişti.

Geçen gün, çok sevdiğim bir dostum uluslararası insan hakları örgütlerinin Ergenekon davası karşısında değişen söylem ve tutumlarından duyduğu şaşkınlığı ifade ediyordu: “Bunlar da mı konjonktürden etkileniyor, neden daha önce koşulsuz destekler gibi görünürken, bugün eleştirel bir tutum sergiliyorlar?”

Gel de basit bir yanıtla açıkla bunu. Sorunun cevabı Türkiye’nin değişen kimyasının dışarıdan nasıl göründüğüyle yakından alakalı. Aslında önceki koşulsuz desteği ulusalcılar ve Kemalistler; bugünkü eleştirel tonu da hükümet taraftarları anlamaya çalışsalar baya bir mesafe kat ederiz. Bu örgütler önceden bu davaları koşulsuz bir şekilde destekliyorlardı çünkü:

- Türkiye’nin Güneydoğusunda köylerin nasıl yakıldığını; insanların güpegündüz sokak ortasında nasıl öldürüldüğünü çok iyi biliyorlardı.

07 Ağu 2013

Seyhan Doğan'ın katilleri niye hâlâ aramızda? Uludere'de dava niye sürüncemede? Çünkü iktidarın seçtiği 'kardeşlik', kardeşi boğduran kardeşliktir. Yavuz Selim sevgisi de bu yüzden.

Kardeşimle itiş kakışa giriştiğimizde babaannem, futasındaki kesesinde taşıdığı buğday tanesini çıkarıp gösterirdi: “Bakın buğdayın üzerinde Hakk’ın mührü var. Diyor ki, yarısı bir kardeşin, yarısı bir kardeşin.”

Kardeşler arasındaki kavgaya karşı geliştirilen bu kadim bilgelikten sözler, kardeşliğin bir ahlaki değere, bir çatışmasızlık haline, bir dayanışma kültürüne dönüşmesi için sürekli bir faaliyet gerektirdiğini hatırlatır. Bu, buğday kardeşliğidir. Buğday üzerindeki mühür, barış içinde paylaşımın yazısı olarak okunur ve böylece el koymayla sonuçlanacak şiddet uygulamasının geriletilmesi arzulanır. Bir uygarlık işlemi, şiddeti geriletme, paylaşımı, alışverişi ilerletme.

Sayfalar